Hipnotik transa bağlı olarak meydana gelen olağanüstü durumlar tarih boyunca ilgi çekmiş, gizemli ve olağanüstü olarak görülmüştür. Hindistan, Eski Mısır ve Çin’deki rahip ve şamanların dini ritüellerle harmanlayarak hipnozu şifa maksatlı kullandıkları bilinmektedir. Bu uygulama, yalnızca şifaya ihtiyacı olan kişiye özgü değil, pek çok seyircinin de transa girdiği bir tören şeklinde yapılırdı.
Hipnozun bir tedavi aracı olarak tıp alanında bilimsel olarak kullanılması Franz Anton MESMER (1734-1815) ile başlar. Mesmer’in “Yıldızların İnsanı Vücudu Üzerine Tesirleri” isimli eserinin yazıldığı tarih (1765) bilimsel hipnotizmanın başlangıcı kabul edilir. Mesmer tarafından, bugün psikosomatik hastalıklar olarak bilinen hastalıkların tedavisinde hipnozun alternatif bir yöntem olarak kullanıldığını görüyoruz.
1841 yılında Dr. James BRAID, bu alternatif tedavi yönteminin isim babası olmuş ve Mesmer’in manyetizma dediği bu trans haline Hipnoz adını koymuştur. Bu tarih, manyetizma devrinin sonu, hipnotizma döneminin başlangıcı olmuştur. Dr. Braid usta manyetizör La Fontaine’in bir sahne gösterisini izlerken sujenin gözlerinin sabit olmasına dikkat etmiştir. Braid, bu suni uyurgezerlik halinin sujenin gözlerini yormakla mümkün olabileceğini düşünmüştür ve bu konuda denemeler yapmaya başlamıştır. Yaptığı çalışmalarda sujelerin gözlerini parlak bir cisme yönelterek yormaya çalışmış ve başarılı olmuştur.
Jean Martin Charcot, o yıllarda hipnotik duruma farklı bir açıdan bakıyor ve normal kişilerin hipnotize edilemeyeceğini, hipnotize edilen kişilerin histerik kişiliğe sahip olduklarını iddia ediyordu. Bu görüşlerin tam karşısında ise Nancy ekolünün temsilcileri Liebeault ve Bernheim duruyordu. Liebeault, Braid’in sabit bakış usulüne telkini de ekleyerek yirmi yıl boyunca başarıyla hipnozu uygulamıştır.
1885 yılında Freud Pariste Hipnotizma ile ilgilenmiştir. Viyana’da Dr. Breuer ile uygulamalara başlamıştır. Ancak Freud, hipnoz uygulamalarında çok başarılı olamamış ve bu yöntemi uygulamayı bırakarak, serbest çağrışım yöntemini geliştirmiştir.
Charcot’un 1893’de ölmesi ve Freud’un uygulamalarda başarılı olamayarak, hipnozu bırakmasıyla hipnoz çalışmalar ikinci dünya savaşına kadar nerdeyse durmuş, İkinci Dünya Savaşında ortaya çıkan savaş nevrozları nedeniyle hipnoz, savaş sırasında yeniden kullanılmaya başlanmış, hipnoza karşı ilgi tekrar başlamıştır.
Günümüzde, Amerika Birleşik Devletlerinde, Milton Erickson’un çalışmaları, uygulamaları hipnoza bambaşka boyutlar kazandırmış ve dünya çapında bir ivme kazanmasını sağlamıştır. Erickson’la birlikte, İngiltere ve Amerika’da başlamak kaydıyla dünyanın birçok ülkesinde, hipnozla ilgili pek çok dernek kurulmaya yayınlar çıkarılmaya ve yöntem yaygınlaşmaya başlamıştır. Ülkemizde de hipnozla ilgili birçok dernek ve çalışma platformu kurulmuştur.